Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Tolga Bekler, Elazığ'ın Sivrice ilçesinde meydana gelen 4.9 büyüklüğündeki depremle ilgili değerlendirmede bulundu. Doç. Dr. Tolga Bekler, Türkiye'nin faylarla dolu olduğunu belirterek, "Ama Türkiye'de uzun süredir deprem üretmeyen bölgeler var. Bunlar esas bizi endişelendiriyor" dedi.
ÇOMÜ Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Tolga Bekler, Elazığ'ın Sivrice ilçesinde meydana gelen 4.9 büyüklüğündeki depremin Doğu Anadolu’nun klasik tektonik rejimi içerisinde gelişen ve buradaki fayların ürettiği orta büyüklükte bir deprem olduğunu ifade etti. Bu depremin hasar yapma özelliğinin son derece az olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Bekler, şöyle konuştu:
"Tarihe de baktığımız zaman bu bölgede 5’in üzerinde, özellikle 2004 yılında meydana gelen yakın depremleri görmekteyiz. Son olarak da bugün itibariyle Elazığ Sivrice dolaylarında bir depremimiz oldu. Depremin en önemli özelliği Doğu Anadolu fay sistemi üzerinde meydana gelmiş, çarpışma bölgesinin, fayların ürettiği depremlerden bir tanesi. En yakın 8 Mart 2010 tarihinde olan bir depremimiz var. Karakoçan depremi, 6'lık bir deprem. Bu depreme göre yıkım özelliği biraz daha fazla olmakla beraber, bu bölgenin klasik depremleri içerisinde sayabiliriz. Bölge tektonik, depremsellik açısından son derece yoğunluk taşıyan bir özelliğe sahip. Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi bizim Anadolu bloğu dediğimiz yapının, kuzeyde Avrasya büyük levha parçasıyla, güneydeki Arap levha parçası arasında kalmasından dolayı bir sıkışma bölgesinde ve buradaki jeolojik, tektonik yapı gelen kuvvetlere çok fazla dayanamıyor ve belirli uzunluktaki fayların ürettiği depremlerle karşı karşıya kalmamıza sebep oluyor."
'UZUN SÜREDİR FAY HAREKETLİLİĞİ OLMAYAN YERLER SIKINTILI'
Öncü ya da artçı söyleminin deprem istatistiği açısından zor olacağını kaydeden Doç. Dr. Tolga Bekler, şöyle devam etti:
"Bunu değerlendirmek için uzun süreli deprem gözlemlerinin yapılması gerekiyor. Çünkü bir depremin öncesinde meydana gelen depremlerle ana şok diye tabir ettiğimiz deprem arasında bir benzerliği ve belirli bir alanda oluşma benzerliğini bekleriz. Bu olmuyorsa, genelde ana depremi yaratan, oluşturan fayların çevresindeki diğer boyu kısa olan fayların ürettiği depremler nispeten daha çok oluşmuş depremleri üretiyor. Dolayısıyla ana deprem sonrasında da bir yırtılma söz konusu olduğunda, yani bunu bir kağıdın yırtılması gibi düşünün anlık olmuyor. Belli bir süreç içerisinde, belli bir uzunluktaki enerjinin yavaş yavaş azalmasına sebep olan kırılmalar oluşuyor. Her fay sistemi kendisine has bir deprem üretir. Her fay sistemi kendi bölgesindeki belirli büyüklükte, ulaşabilecek kırılmalar oluşturur. Bunun bir sonraki deprem için yeni bir depremi tetikleme mekanizması oluşturması mümkün değil. Bunun bilimsel olarak açıklanabilmesi uzun süreli deprem araştırmalarını gerektirir. Anlık kısa süreli bu tür depremlere öncü ya da artçı dememiz mümkün değil. Kaldı ki, Doğu Anadolu bölgesi ciddi anlamda depremselliği son derece yüksek olan bir yer. Bu tektonik yapı içerisinde eğer çok uzun süreli 10'lara varan süreler içerisinde bu büyüklükte deprem olmuyorsa, biz o zaman biraz tedirgin oluruz. Çünkü bir enerji birikimi ve gerilme söz konusudur. Kayaç da üzerine gelen birikimi çok fazla üzerinde tutamaz. Bölgede kabuk yapısının kırılganlığına bağlı olarak gelen kuvvetleri karşılayamama durumuna bağlı olarak elbette kırılacaktır. Ama Türkiye'de uzun süredir deprem üretmeyen bölgeler var. Bunlar esas bizi endişelendiriyor. 1912 Şarköy Mürefte depremi gibi. Türkiye'nin genel depremselliğine baktığımızda her yeri faylarla dolu. Kaçacağın hiçbir yer yok. Bunu bu şekilde kabul edeceğiz. Uzun süreden bu yana deprem üretmemiş, fay hareketliliği olmayan yerler bizim için sıkıntılı. Dolayısıyla bunun herhangi bir öncü ya da artçı veya tedirgin edebilecek niteliklere sahip olan bir deprem olarak değerlendirilmesi şu an için söylenmesi mümkün olmayacaktır. Türkiye'nin daha güneybatısına doğru indiğimiz Ölüdeniz fay zonuna doğru ve yine İskenderun Körfezi'nin olduğu bölgelerde uzun süredir deprem olmuyor. Yıkım özelliğine sahip depremleri çok fazla görmüyoruz. Dolayısıyla bu da ayrı bir tehlike oluşturuyor:"
BALIKESİR'DEKİ DEPREMLER
Doç. Dr. Tolga Bekler, Balıkesir'de 9 Aralık akşamı meydana gelen 4.6 ve 26 Aralık günü meydana gelen 3.7 büyüklüğündeki iki depremin birbirlerine yakın fay sistemleri olduğunu, ancak bu fayların tek bir çizgiden oluşmadığını belirtti. Balıkesir depremleri ile ilgili olarak da değerlendirme yapan Doç. Dr. Tolga Bekler, şöyle konuştu:
"Özellikle kuzeybatı Ege bölgesinin depremselliği çok yüksek olan, tektonik birimleri içerisinde kalmış bölgelerden bir tanesi. Tabi bu bölge için ilk defa oluşan depremler değil. Özellikle buradaki depremlerin daha fazla yoğunlaştığını görüyoruz. 1999-2001 yılları arasında özellikle Savaştepe'de çok ciddi anlamda çok sayıda depremle karşılaşıyoruz. Neredeyse 180'e varan deprem sayısı var. Bir deprem fırtınasıymış gibi değerlendirildi veya çok sayıdaki depremler yeni bir depremler oluşturacak mı şeklinde değerlendirmeler oldu. Ama bu bölgenin en önemli özellikleri, boyları kısa olan depremler var. Bölgede depremselliğin yüksek olmasının en büyük sebebi de tektonik hareketliliği çok fazla. Bir yanda Kuzey Anadolu fayı tarafından etki altında, bir taraftan Afrika levhasının Ege bölgesi içerisinde bir dalma batma zonunu oluşturduğu ve güney- batı, kuzey- doğu boyunca bir çekme hareketinden dolayı burada çok fazla tekrarla karşılaşıyoruz. Son depremler buradaki küçük fayların kendi üzerine gelen enerjiyi, gerilmeleri daha fazla tutamayıp, buradaki bir depremin oluşmasına sebep olan fayların kırılması olarak yorumlanabilir. Dolayısıyla deprem tehlikesi yüksek. Ağırlıklı olarak küçük ve orta büyüklükteki depremleri üreten bir yerdir. Arka arkaya çok sayıda ancak depremin oluşması gerekiyor ki; bu da yüzler, binler mertebesinde, size bir tane büyük depremi, 6'lık depremi oluşturabilsin. Bu depremin özelinde konuşursak, gerek Balıkesir'de, gerek çevre il ve ilçelerde endişe edilebilecek bir durum yok."
Kaynak: DHA
ÇOMÜ Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Tolga Bekler, Elazığ'ın Sivrice ilçesinde meydana gelen 4.9 büyüklüğündeki depremin Doğu Anadolu’nun klasik tektonik rejimi içerisinde gelişen ve buradaki fayların ürettiği orta büyüklükte bir deprem olduğunu ifade etti. Bu depremin hasar yapma özelliğinin son derece az olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Bekler, şöyle konuştu:
"Tarihe de baktığımız zaman bu bölgede 5’in üzerinde, özellikle 2004 yılında meydana gelen yakın depremleri görmekteyiz. Son olarak da bugün itibariyle Elazığ Sivrice dolaylarında bir depremimiz oldu. Depremin en önemli özelliği Doğu Anadolu fay sistemi üzerinde meydana gelmiş, çarpışma bölgesinin, fayların ürettiği depremlerden bir tanesi. En yakın 8 Mart 2010 tarihinde olan bir depremimiz var. Karakoçan depremi, 6'lık bir deprem. Bu depreme göre yıkım özelliği biraz daha fazla olmakla beraber, bu bölgenin klasik depremleri içerisinde sayabiliriz. Bölge tektonik, depremsellik açısından son derece yoğunluk taşıyan bir özelliğe sahip. Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi bizim Anadolu bloğu dediğimiz yapının, kuzeyde Avrasya büyük levha parçasıyla, güneydeki Arap levha parçası arasında kalmasından dolayı bir sıkışma bölgesinde ve buradaki jeolojik, tektonik yapı gelen kuvvetlere çok fazla dayanamıyor ve belirli uzunluktaki fayların ürettiği depremlerle karşı karşıya kalmamıza sebep oluyor."
'UZUN SÜREDİR FAY HAREKETLİLİĞİ OLMAYAN YERLER SIKINTILI'
Öncü ya da artçı söyleminin deprem istatistiği açısından zor olacağını kaydeden Doç. Dr. Tolga Bekler, şöyle devam etti:
"Bunu değerlendirmek için uzun süreli deprem gözlemlerinin yapılması gerekiyor. Çünkü bir depremin öncesinde meydana gelen depremlerle ana şok diye tabir ettiğimiz deprem arasında bir benzerliği ve belirli bir alanda oluşma benzerliğini bekleriz. Bu olmuyorsa, genelde ana depremi yaratan, oluşturan fayların çevresindeki diğer boyu kısa olan fayların ürettiği depremler nispeten daha çok oluşmuş depremleri üretiyor. Dolayısıyla ana deprem sonrasında da bir yırtılma söz konusu olduğunda, yani bunu bir kağıdın yırtılması gibi düşünün anlık olmuyor. Belli bir süreç içerisinde, belli bir uzunluktaki enerjinin yavaş yavaş azalmasına sebep olan kırılmalar oluşuyor. Her fay sistemi kendisine has bir deprem üretir. Her fay sistemi kendi bölgesindeki belirli büyüklükte, ulaşabilecek kırılmalar oluşturur. Bunun bir sonraki deprem için yeni bir depremi tetikleme mekanizması oluşturması mümkün değil. Bunun bilimsel olarak açıklanabilmesi uzun süreli deprem araştırmalarını gerektirir. Anlık kısa süreli bu tür depremlere öncü ya da artçı dememiz mümkün değil. Kaldı ki, Doğu Anadolu bölgesi ciddi anlamda depremselliği son derece yüksek olan bir yer. Bu tektonik yapı içerisinde eğer çok uzun süreli 10'lara varan süreler içerisinde bu büyüklükte deprem olmuyorsa, biz o zaman biraz tedirgin oluruz. Çünkü bir enerji birikimi ve gerilme söz konusudur. Kayaç da üzerine gelen birikimi çok fazla üzerinde tutamaz. Bölgede kabuk yapısının kırılganlığına bağlı olarak gelen kuvvetleri karşılayamama durumuna bağlı olarak elbette kırılacaktır. Ama Türkiye'de uzun süredir deprem üretmeyen bölgeler var. Bunlar esas bizi endişelendiriyor. 1912 Şarköy Mürefte depremi gibi. Türkiye'nin genel depremselliğine baktığımızda her yeri faylarla dolu. Kaçacağın hiçbir yer yok. Bunu bu şekilde kabul edeceğiz. Uzun süreden bu yana deprem üretmemiş, fay hareketliliği olmayan yerler bizim için sıkıntılı. Dolayısıyla bunun herhangi bir öncü ya da artçı veya tedirgin edebilecek niteliklere sahip olan bir deprem olarak değerlendirilmesi şu an için söylenmesi mümkün olmayacaktır. Türkiye'nin daha güneybatısına doğru indiğimiz Ölüdeniz fay zonuna doğru ve yine İskenderun Körfezi'nin olduğu bölgelerde uzun süredir deprem olmuyor. Yıkım özelliğine sahip depremleri çok fazla görmüyoruz. Dolayısıyla bu da ayrı bir tehlike oluşturuyor:"
BALIKESİR'DEKİ DEPREMLER
Doç. Dr. Tolga Bekler, Balıkesir'de 9 Aralık akşamı meydana gelen 4.6 ve 26 Aralık günü meydana gelen 3.7 büyüklüğündeki iki depremin birbirlerine yakın fay sistemleri olduğunu, ancak bu fayların tek bir çizgiden oluşmadığını belirtti. Balıkesir depremleri ile ilgili olarak da değerlendirme yapan Doç. Dr. Tolga Bekler, şöyle konuştu:
"Özellikle kuzeybatı Ege bölgesinin depremselliği çok yüksek olan, tektonik birimleri içerisinde kalmış bölgelerden bir tanesi. Tabi bu bölge için ilk defa oluşan depremler değil. Özellikle buradaki depremlerin daha fazla yoğunlaştığını görüyoruz. 1999-2001 yılları arasında özellikle Savaştepe'de çok ciddi anlamda çok sayıda depremle karşılaşıyoruz. Neredeyse 180'e varan deprem sayısı var. Bir deprem fırtınasıymış gibi değerlendirildi veya çok sayıdaki depremler yeni bir depremler oluşturacak mı şeklinde değerlendirmeler oldu. Ama bu bölgenin en önemli özellikleri, boyları kısa olan depremler var. Bölgede depremselliğin yüksek olmasının en büyük sebebi de tektonik hareketliliği çok fazla. Bir yanda Kuzey Anadolu fayı tarafından etki altında, bir taraftan Afrika levhasının Ege bölgesi içerisinde bir dalma batma zonunu oluşturduğu ve güney- batı, kuzey- doğu boyunca bir çekme hareketinden dolayı burada çok fazla tekrarla karşılaşıyoruz. Son depremler buradaki küçük fayların kendi üzerine gelen enerjiyi, gerilmeleri daha fazla tutamayıp, buradaki bir depremin oluşmasına sebep olan fayların kırılması olarak yorumlanabilir. Dolayısıyla deprem tehlikesi yüksek. Ağırlıklı olarak küçük ve orta büyüklükteki depremleri üreten bir yerdir. Arka arkaya çok sayıda ancak depremin oluşması gerekiyor ki; bu da yüzler, binler mertebesinde, size bir tane büyük depremi, 6'lık depremi oluşturabilsin. Bu depremin özelinde konuşursak, gerek Balıkesir'de, gerek çevre il ve ilçelerde endişe edilebilecek bir durum yok."